6 Temmuz 2011 Çarşamba

ADLİ TIP Ders Notları - 5

5. ÖLÜ BEDENİNDEKİ DEĞİŞİMLER




Ölüm, bir kişiye canlılık niteliği kazandıran ve ana hayat fonksiyonları denilen solunum, dolaşım ve sinir sisteminin durması sonucu meydana gelen bir olaydır.

Bugün dünyanın çoğu ülkesinde, solunum ve dolaşım sistemlerinin artifisiyel olarak destek almaksızın çalışamaması ve santral sinir sistemi fonksiyonlarının durması hukuken ölüm olarak kabul edilmektedir. Bu üç ana sistemin fonksiyonlarının durmasına SOMATİK ÖLÜM denilir. İnsan vücudunda bu üç sistemin fonksiyonlarının durmasından sonra sistemler arası koordinasyon ve hücre içi fonksiyonlar bozulmaktadır.Buna da HÜCRESEL ÖLÜM denilmektedir. Tüm bunlardan anlaşılacağı üzere ölüm, irreversibl ve progresif bir olaydır.



ÖLÜMÜN TANISI

Her hekim, ölüm olguları ile karşılaştığında ölüm halini belirlemek ve ölüm raporu ( defin ruhsatı ) düzenlemekle yükümlüdür. Bu nedenle ölüm tanısı koyarken de aşağıda belirtilen muayene yöntemlerini bilmesi ve dikkatlice uygulaması gerekir.

Dolaşım sistemi muayenesi :

Kalp oskültatuar olarak tüm odaklarda dinlenmeli,

Periferik nabızlar kontrol edilmeli,

Olanak elveriyorsa EKG çekilmelidir.

Solunum sistemi muayenesi :

Solunum hareketleri dikkatlice gözlenmeli,

Solunum sesleri dinlenmelidir.

Merkezi sinir sistemi muayenesi :

Nörolojik muayene yapılarak tüm refleksler kontrol edilmeli, özellikle kornea ve

pupilla reflekslerine bakılmalıdır.



YALANCI ÖLÜM : Bazı durumlarda dolaşım çok yavaşlar, solunum oldukça yüzeyelleşir ve bazı refleksler azalabilir. Bu gibi durumlara özellikle; ölmekte olan kişilerde , Cheyne- Stokes solunumu ile birlikte olan böbrek yetmezliğinde , uyuşturucu madde alarak komaya girenlerde , asfiksik olaylarda ve kollaps durumlarında rastlanmaktadır. Hekim," yalancı ölüm " yanılgısına düşmemek için "ölüm " teşhisi koyarken azami dikkatli olmak zorundadır.



AGONİ (Can çekişme): Solunum, dolaşım ve merkezi sinir sistemi fonksiyonlarının bozulması ile ölüm arasındaki sürede, organizmanın verdiği yaşam savaşına agoni denir. Her ölümde bu süre farklı uzunluktadır. Agoni süresi birden ölümlerde kısa, kronik hastalıklardan ölenlerde ise uzundur. Uzun süren agoni dönemi, hukuki yönden bazı sorunları da gündeme getirmektedir. Kişiler bu dönemde kendileri ya da çevrelerindekilerin önerileri ile bazı hukuki akitler yapmak isteyebilirler. Bu akitlerin geçerli olabilmesi için hastanın bilinç durumunun hekim tarafından muayene edilip söz konusu edilen hukuki akitleri kendi serbest iradesi ile yapabilecek durumda olup olmadığının saptanması gerekir. Bu saptama yapılmadan düzenlenecek aktin geçerliliği olamaz. Agoni döneminde önce görme, sonra işitme ve hissetme duyuları bozulur. Yine agonide, vücutta irade dışı hareketler oluşur. Kişi bilinçsiz olarak kolunu bacağını oynatır. İrade dışı hareketler içerisinde en karakteristik olanı elde para sayar gibi bir hareketin görülmesidir. Bu harekete “karfoloji” denir.



ÖLÜM BELİRTİLERİ :

Ölüm nedeni ne olursa olsun yaş, cinsiyet ve diğer faktörlere bağımlı olmaksızın her insanın canlılığını yitiren vücudunda bazı ortak değişiklikler meydana gelmektedir. Post-mortem muayenelerde ve otopside saptanan bulguların hangilerinin şahsın ölüm nedeninin bulguları, hangilerinin vücudun canlılığını kaybetmesi ile ilgili olduğunu ayırt etmek için hekim mutlaka ölümden sonra vücutta meydana gelen değişiklikleri ve bunların morfolojiye yansımalarını bilmek zorundadır.

Ölümün Belirtileri İki Grupta İncelenir:

A - Ölümün erken belirtileri

B - Ölümün geç belirtileri





A - Ölümün Erken Belirtileri :

Bu dönemde tüm refleksler kaybolur ve çizgili kaslarda primer kas gevşemesi meydana gelir. Derinin esneklik ve ışık geçirgenliği kaybolur. Göz küresinde dehidratasyona bağlı olarak yumuşama ve bulanıklık meydana gelir. Bu dönemdeki değişiklikler;

a) Cesedin su kaybı,

b) Kan ve vücut sıvılarındaki değişiklikler ,

c) Otoliz'dir .



a) Cesedin Su Kaybı: Ölümden sonra ceset buharlaşma yolu ile su kaybeder.Yenidoğan ölümlerinde çocuğun kilosu değerlendirilirken bu konu göz önünde bulundurulmalıdır. Çünkü erişkinlerde önemsiz miktarlarda olan su kaybı yenidoğan dönemindeki cesetlerde fazladır, hem de küçük ağırlıklarda önemli yanılmalara neden olabilecek düzeydedir. Yeni doğan dönemindeki bebek cesetlerinin günde ortalama kilo başına 18-20 Gr su kaybettiğini bildiren yazarlar vardır . Erişkinlerde de vücudun özellikle nemli ve cildi ince olan bölgelerinde dehidratasyona bağlı olarak cilt kuruduğundan post-mortem muayenede dikkati çekecek bulgulara neden olur Erkeklerde sık rastlanan post-mortem bulgulardan biri de skrotum cildinin dehidratasyona bağlı olarak kuruyup renginin koyulaşarak parşömen plağı denen değişikliğe uğramasıdır. Parşömenleşme olarak kabul edilen bu post-mortem değişiklik bazen yanlış değerlendirilerek skrotumda travmatik bir lezyon olarak tanımlanmaktadır.



b) Kan ve Vücut Sıvılarındaki Değişiklikler: Kalp durduktan sonra kan, vasküler

sistemde hareketsiz kalmaktadır. Plazma ve kanın şekilleri elamanları tabakalar şeklinde ayrılmakta ve çökmektedir. Özellikle kalp boşluklarında, büyük arter ve ven lümenlerinde böylece post-mortem pıhtı ya da ALEKA olarak isimlendirilen kitleler oluşmaktadır. Şekilli elemanlar koyu kırmızı renkte, plazma kısmı ise yumurta sarısı renkte olup her iki tabakada parlak -elastik ve çekince uzayan , bulundukları boşluğun şeklini alan ancak bu boşlukları doldurmayan kitlelerdir. Agoni dönemi uzun süren ölümlerde daha çok rastlanan bir bulgudur. Ante-mortem trombüsten fiziksel özellikleri yönünden ayırt edilmeye çalışılır. Yine tereddüt ediliyorsa kitle formalin solüsyonunda bir süre bekletilir. Post-mortem pıhtı bu solüsyonda erir. Ante-mortem trombüs ise solüsyon içinde sertleşir ve kırılgan bir hal alır.

Ölümden sonra saatler içinde eritrositlerde hemoliz olayının başladığı yaklaşık 24 saatte de tamamlandığı bildirilmektedir.

Ölümden sonra kan ve kemik iliği hücrelerinin morfolojilerinde de değişiklikler meydana gelir.

Post-mortem dönemde meydana gelen hemoliz, organlardaki otoliz ve mikroorganizmaların üremeye başlaması ile kan Ph 'sı düşer, pütrefaksiyonun ilerleyen evrelerinde PH yeniden yükselir.

Kan şekeri giderek düşmeye başlar, elektrolitlerden bazılarının seviyelerinde yükselme, bazılarında ise düşme meydana gelir.



Otoliz : Otoliz kelime anlamı olarak hücre ve dokuların kendiliğinden erimesi olarak bilinir. Ölümden sonra hücre, doku ve bazı organlarda bulunan litik enzimlerin etkisiyle hücre yapılarında parçalanmalar meydana gelerek normal biyokimyasal ve morfolojik strüktürleri bozulmaktadır. Sürrenealler, pankreas ve mide duvarı otolitik değişikliklerin en hızlı geliştiği organ ve dokular olarak bilinmektedir. Bağ dokusu ise otolize karşı dayanıklıdır. Ayrıca, kan hücreleri arasında lökositler, beyinde ise glia hücreleri diğer hücrelere göre otolize daha dayanıklıdır.



B-Ölümün Geç Belirtileri :

a) Ölü Soğuması ( Algor Mortis )

b) Ölü Katılığı ( Rigor Mortis )

c) Ölü Lekeleri ( Livor Mortis )

d) Ölü Çürümesi ( Pütrefaksiyon )



a) Ölü Soğuması ( Algor Mortis ) ; Ölümden sonra cesette ısı oluşumu durmakta, ceset çevre ısısına eşit bir ısıya gelinceye kadar soğumaktadır. İnsan vücudu değişik özelliklerde dokulardan meydana geldiğinden ısı kaybı da tüm vücutta homojen olmamaktadır. Cesedin dış yüzü yani derisi çabuk soğumakta, fakat iç organlar daha geç soğumaktadır. Post-mortem ısı, ya rektal ya da subhepatik yerleştirilen özel termometrelerle ölçülmektedir.

Isısı 5 ila 15 derece olan bir yerde, ceset saatte 1 derece soğuyarak 24 saat sonra bulunduğu yerin ısısıyla aynı dereceye gelir.

Bir cesedin ısı kaybına çeşitli faktörler etkili olmaktadır.



Açık Havada Kalan Cesetlerde Soğumaya Etkili Faktörler ;

*Soğuma süresince cesedin bulunduğu ortamın ısısı ,

*Ortamın nemi ve hava sirkülasyonu ,

*Şahsın vücut yapısı, beslenme durumu,

*Şahsın ölüm nedeni,

*Ölüm anındaki vücut ısısı,

*Cesedin üzerindeki giysiler ya da cesedin sarıldığı cisimlerin özelliği.



Ceset ve ortam ısısı farkı büyük olduğunda soğuma hızlı olmaktadır. Ortamdaki nem ve hava sirkülasyonu soğumayı artırmaktadır. Şişman ve iri vücutlu kişilerin cesetleri, zayıf ve ince yapılı kişilerin cesetlerine oranla daha yavaş ısı kaybetmektedir. Ölüm nedenine bağlı olarak ölüm anındaki vücut ısısı normal kabul edilen sınırlardan aşağıda olabilir, ( masif eksternal kanamalarda, şoklarda olduğu gibi) ya da ölüm anındaki ısı normal sınırların üzerinde olabilir.( Sepsis, bazı enfeksiyonlar, sıcak çarpmalarında olduğu gibi ) Cesedin üzerindeki rahat bol hava alan türde kumaşlardan yapılmış giysiler soğumayı kolaylaştırırken, sıkı ve hava almayan kalın giysiler ısı kaybını yavaşlatır.

Yapılan çalışmalarda cansız vücudun soğuma eğrisinin inorganik cisimlerdeki gibi hiperbol şeklinde olmayıp, sigmoid şekilde olduğu saptanmıştır. Yani ısı kaybının önce bir plato çizdiği, sonra hızlı bir soğuma meydana geldiği, vücut ısısı ortam ısısına yaklaştıkça soğumanın yavaşladığı tespit edilmiştir. Buradan da anlaşıldığı gibi ceset soğurken her zaman diliminde aynı hızla soğumamaktadır. Bu nedenle tek ısı saptanmasına dayanarak retrospektif olarak ölüm zamanı tayin etmenin sağlıklı olmayacağı sonucuna varılmaktadır. Ayrıca soğumaya etkili faktörleri de gözönünde bulunduracak olursak farklı ortamlarda bulunan cesetler için standart, yalnızca zamana bağlı bir ısı kaybı hesaplamak da sağlıklı değildir.



b) Ölü Katılığı ( Rigor Mortis ) ; Ölümden hemen sonara izlenen primer muskuler gevşemeyi volanter ve involanter kaslarda bir sertleşme izlemekte ve bu katılık hali çürümenin başlamasına kadar sürmektedir. Klasik kaynaklar ; ortalama 3-6 saatte ölü katılığının geliştiğini , 10-12 saatte tüm vücudu tuttuğunu, yaklaşık 36 saatte de çözüldüğünü yazmaktadır. Ölü katılığının muayenesi; diz ve dirsek gibi büyük eklemlere fleksiyon hareketi , yaptırılmak suretiyle yapılır.

Ölü katılığı küçük kas gruplarında daha önce gelişmekte, daha sonra tüm vücudu tutmaktadır. Ölü katılığı geliştiğinde büyük eklemler hafif fleksiyon halini almakta, el ve parmaklarında ise kuvvetli bir fleksiyon gözlenmektedir. Bu fikse olan eklemler ancak önemli miktarda bir kuvvet uygulanarak açılabilir. Genel bir kural olarak, ölü sertliği çabuk gelişirse kısa sürer. Ancak, kasların aşırı çalışmasına yol açan striknin zehirlenmesi ve tetanoz gibi hastalıklar sonucu ölüm meydana geldiğinde, ölü katılığı ölümden hemen sonra başlar, çok şiddetli olur ve uzun süre devam eder. Ölü katılığı gelişmesi sırasında errektör pilorum kaslarının tutulması sonucu deride ürpermiş ya da tüylerin diken diken olmuş gibi bir görüntü izlenebilir. Buna "cutis anserina" ( kaz derisi ) görünümü adı verilir . Ölü katılığı iris kaslarını tuttuğu dönemde de pupillerde hafif daralma, düzensizlik ve eşitsizlik görülür. Bu nedenle post-mortem pupil muayenesi anlamlı değildir. Ölü katılığı kalp kasında da kontraksiyona neden olmakta, myokardın hacmi artmış gibi görünmektedir. Skrotum, testis, seminal kese, kanallar ve prostatta gelişen ölü katılığı, sperm atımına neden olur.

Ölü katılığının meydana geliş mekanizması ile ilgili çeşitli teoriler öne sürülmüştür. Tüm bu çalışmalara göre; ölü katılığının başlama zamanı, şiddeti ve çözülme süresinin, kaslardaki depo ATP'nin miktarına, ATP'nin resentezi için gerekli koşulların düzeyine ve lizozomal enzim aktivisine bağlı olduğu anlaşılmıştır.

Yalnızca ölü katılığına dayanarak bir kişinin ölüm zamanını tayin etmenin sağlıklı olmayacağı bildirilmektedir. Cesette ölü katılığı meydana gelmeden tüm vücuda ya da vücudun bir bölümüne belirli bir pozisyon verildiğinde, ölü katılığı yeni pozisyona göre gelişecektir. Bu nedenle ölü katılığı gelişmiş bir cesedin saptanan pozisyonu kişinin ölüm anındaki vücut pozisyonu hakkında fikir vermez.

Ölü katılığının gelişmesinde süresi ve şiddetine etkili iç faktörlerin yanı sıra ortam ısısının da önemli olduğu saptanmıştır. Yüksek ısının gelişmeyi hızlandırdığı, 10 derecenin altında da gelişmediği, ceset daha yüksek ısılı bir ortama alındığında ölü katılığının normal evrelerle meydana geldiği saptanmıştır.



Ölü katılığı ile Karışan Durumlar :

1)Donma : Ceset donmuş ise normal ısıdaki bir odaya alındığında donma çözülür. Donma durumu öncesinde ölü sertliği meydana gelmemiş ise ölü sertliği oluşmaya başlar. Donmuş cesetlerde sinoviyal sıvının donması nedeniyle eklemler oynatıldığında çıtırtı sesi alınır. Cilt, testis, meme gibi önemli miktarlarda kas içermeyen vücut bölgeleri de donmaya bağlı olarak kaskatıdır.

2)Isı Sertliği: Yangın ortamında bulunan, yüksek derecede ısıya maruz kalan cesetlerde kas proteinlerinin koagülasyonuna bağlı olarak ısı sertliği gelişir. Isı sertliği gelişen bir cesette kas proteinlerinin yapılarının bozulmuş olması nedeniyle bir daha ölü sertliği oluşmaz. Isı sertliğinde ceset "boksör" görünümündedir. Bu özel pozisyon, ekstremitelerde fleksör kasların kitlesinin daha fazla olmasına bağlıdır.

Ölü Katılığının Nadir Görülen Özel Bir Durumu;

Ölü sıkışması( Spazm kadaverik ); Ölümden hemen sonra oluşan ölü katılığıdır. Ölü sıkışmasının ortaya çıkması için oldukça fazla kas çalışması ve aşırı keder gibi duygusal bir ruh hali ve de ölümün aniden olması gerekir. Daha çok bazı intiharlarda, savaş meydanlarında ve bazı boğuşmalı ölümlerde görüldüğü bildirilmektedir.



c) Ölü Lekeleri ( Livor Mortis ) :Vasküler dolaşım durduktan sonra, yer çekimi etkisiyle kan cesedin alt bölümlerine doğru birikmeye başlar. Bir süre sonra bozulan damar permeabilitesi nedeni ile de kan dokular arasına yayılır. Deride önceleri küçük noktacıklar şeklinde başlar, giderek yayılıp tüm cildi kaplar. Basıya uğrayan bölümlerde kapillerler kanla dolamayacağından bu bölümlerde ölü lekesi gelişmez. Örneğin sırtüstü yatan bir cesette skapuler bölge ve gluteal bölgenin basıya uğrayan kısımlarında ölü lekeleri oluşmaz. İç organlarda oluşan ölü lekelerine “hipostaz” adı verilmektedir.

Ölü lekeleri her ölüde az ya da çok miktarda görülür. Total kan volumünü önemli miktarlarda azaltan abondan hemorajilerde ise soluk renktedir. Asıda el ve ayaklarda eldiven ve çorap tarzında koyu mor renkte ölü lekesi oluşur.

Klasik kaynaklara göre optimal koşullarda ölü lekelerinin ölümden 3-6 saat sonra görülmeye başladığı belirtilmektedir. Ölü lekeleri genellikle koyu mor renktedir. Rengin koyuluğu kandaki redükte hemoglobin düzeyine bağlıdır. Kandaki karbondioksit konsantrasyonunun artmasına neden olan durumlarda (kalp yetmezliği, solunum yetmezliği, ası, elle, iple boğma olguları) ölü lekeleri koyu mor renkte olur. Kanın sıvı kısmını azaltan kolerada ölü lekeleri siyaha yakın mor renkte oluşur. Çeşitli zehirlenme durumlarında meydana gelen farklı renkler ise ölüm nedeni hakkında fikir vericidir. Örneğin karbon monoksit zehirlenmesinde kiraz kırmızısı ya da açık kırmızı , donma ve akut siyanür zehirlenmesinde yine açık kırmızı, potasyum klorat zehirlenmesinde ise koyu kahve renkte ölü lekeleri meydana gelmektedir.

Ölü lekelerinin incelenmesiyle ölümden sonra cesedin yerinin değiştirilip değiştirilmediği saptanabilir. Ölümden sonraki ilk 10 saat içinde cesedin yatış ya da duruş pozisyonu değiştirilirse, ölü lekeleri cesedin ilk pozisyonu ile uygun olarak oluştukları yerlerden kalkar ve cesedin yeni konumu ile ilgili kısımlarında yeniden oluşur. Doğal olarak bu durumda cesedin pozisyonunun değişip değişmediğini söylemek mümkün değildir. Ancak, ölümden sonraki 10-15 saat içerisinde ceset çevrilir ya da taşınır ise ölü lekeleri cesedin hem ilk hemde sonraki pozisyonuna uygun olarak farklı bölgelerde oluşabilir. Bu durumda kesin olarak cesedin durumunun değiştirildiği söylenebilir. Örneğin bir cesedin hem önünde hemde arkasında ölü lekeleri görülürse, ölümden sonraki 10-15 saat içinde ölünün durumu değiştirilmiştir denir. Ölü lekelerinin sabit değişmez bir görünüm alması yaklaşık 15-20 saati bulur. Ölümden 15-20 saat geçtikten sonra ölünün pozisyonu ne kadar değiştirilirse değiştirilsin ölü lekelerinin yeri değişmez. Çünkü hemoliz olayı tamamlanmış ve bu nedenle boyanan kanın sıvı kısmı doku aralarına yayılmıştır.

Ölü lekeleri aynı zamanda ceset üzerinden herhangi bir şey alınıp alınmadığını da gösterir. Vücuda bası yapan cisimler ve giysilerin şekil ve izleri ölü lekeleri alanında belirgin bir şekilde görülür. Çünkü ölü lekeleri bası yapan cismin çevresinde oluşur. Ölü muayenesinde bu cisim ceset üzerinde bulunmaz ise ölümden sonra bu cismin cesetten alındığı kesin olarak söylenir.

Bazı durumlarda ölü lekeleri ile ekimozun ayrımını yapmak gerekebilir. Ekimoz canlıda meydana gelen bir etkili eylemin sonucudur . Ölü lekeleri ise ölüde meydana gelen fiziki bir olaydır.Ayrımda şüphelenilen bölge kesilir ve ıslak bir sünger ile silinir. Leke kaybolursa ölü lekesi, kaybolmazsa ekimozdur.



Ölü lekelerinin adli tıptaki önemi:

1) Ölüm zamanını tayinde yardımcıdır.

2) Ölüm sebebi hakkında fikir verir.

3) Ölünün pozisyonunun değiştirilip değiştirilmediği anlamaya yarar.

4) Ölü üzerinden bir şey alınıp alınmadığını gösterir.



d)Ölü Çürümesi ( Pütrefaksiyon ): Cesette mevcut enzim ve mikroorganizmalar ile çevre şartları etkisinde, bazı istisnai durumlar haricinde, her ölüde çürüme meydana gelir.

Klasik kaynaklar 15-20 derecede açık havada optimal koşullarda çürümenin 36-48 saat içinde başladığını yazmaktadır.

Çürüme biribirini takip eden dört evrede incelenir.

I. Evre :

• Karında ilioçekal bölgede cildin yeşil renk aldığı görülür.

• Cilt, duvarları hemoglobinle boyanıp kalın olarak belirginleşen kapiller ağ nedeniyle kokuşma haritası ya da damarlı mermer görünümü olarak isimlendirilen bir görünüm alır.

• Başta zenci başı görünümü meydana gelir.

*Karın genital bölgeler ve tüm vücut şiş görünümde olup, ciltte kokuşma bülleri gelişir.

• Avuç içi, ayak tabanı ,saç, kıl ve tırnaklar yerlerinden ayrılır.

• Çürüme gazlarının bası etkisine bağlı olarak idrar ve dışkı boşalımı olabilir.Aynı şekilde fetus dışarı atılabilir.

• Karın, göğüs boşluğu ve perikart kesesinde pasif difüzyona bağlı pembe boyalı berrak bir sıvı toplanması vardır.

• Kalp " Torba Kalp" denilen yumuşak gevşek ve deforme bir görünüm kazanır.

• Karaciğer dokusu çürüme gazlarının etkisiyle" bal peteği" ya da " İsviçre peyniri" görünümü denilen gözenekli bir yapı kazanır.

• Tüm iç organlar önceleri otolize bağlı yumuşak bir kıvamdadır daha sonra parankimatöz organlarda gaz bülleri oluşur.

Bu dönemin 15-20 derecede optimal koşullarda yaklaşık 3 haftada tamamlandığı bildirilmektedir.

Çürümenin 1. evresi karın boşluğunun açılması ile sona erer.



II .Evre :

• Karın patlayınca karın duvarı ve toraks çöker .

• Tüm organlar küçülür adeta çamur kıvam ve görünümümde bir madde ile dolu kesecikler gibi görünür.

• Cesedin dıştan cinsiyeti ayırt edilir durumdadır.

Çürümenin 2. evresinin sonunda karaciğer ayırt edilemez hale gelir.



III . Evre

• Karaciğer ayırt edilemez durumdadır.

• Kaslar ayrılmaya başlar.

Cinsiyetin dıştan ayırt edilememesi 3. evrenin bittiğini gösterir.



IV .Evre

• Cinsiyet dıştan ayırt edilemez.

• Deri yumuşak dokular ayrılmaya başladığından iskelet görünür hale gelir.

• Eklemler ayrılmaya başlar

• Uterus ve prostat ayırt edilebilir.



Cesedin gömüldüğü ortamın özelliklerine bağlı olmak üzere ortalama 3-5 yıl içinde iskeletleşme tamamlanır. Bununla birlikte iskeletleşmenin ortalama 10 yılda tamamlandığını bildiren kaynaklar da vardır.



Çürümeye etki eden faktörler :



1. Canlı etkenler : Çürümeyi gerçekleştiren en büyük etken, ölüm sırasında vücudun normal florasını oluşturan bakteriler ile varsa patojen bakterilerdir. Ayrıca, açıkta kalmış cesetlerde, dış ortamda bulunan çeşitli hayvan ve böcekler çürümede etkilidir.

2. Fiziksel etkenler : Cesedin bulunduğu ortamın ısısı, nemi, hava sirkülasyonu önemlidir. Ortam ısısı, normal canlı vücut ısısına (37.5 C) ne kadar yakınsa çürüme o kadar hızlı olur. Havanın, sıcak, nemli ve hareketsiz olduğu yerlerde çürüme daha hızlıdır. Ceset eğer su içinde ise; ılık, organik maddelerden zengin, tatlı sularda çürüme daha çabuk meydana gelir. Açık havada kalan cesedin genellikle suda kalandan iki kat hızlı sürede ve toprağa gömülenden de dört kat hızlı sürede çürüdüğü söylenmektedir.

3. Şahsın yaşı, beslenme durumu, dokularının hidrasyonu: Beslenmemiş yeni doğanlarda çürüme oldukça yavaştır. Çürüme, ihtiyarlarda gençlerden daha süratli seyreder. Şişmanlar zayıflardan daha çabuk çürür. Çocuklar da erişkinlerden daha çabuk çürüme eğilimi gösterirler. Konjestif kalp yetmezliği ölümlerinde olduğu gibi dokuların ödemli olması halinde çürüme hızlı seyreder. Şiddetli kusma ve ishal sonucu ortaya çıkan ölümlerde ise çürüme gecikir.

4. Ölüm nedeni: Akut enfeksiyon hastalıklarında ve özellikle septisemide çürüme çabuk başlar ve hızla ilerler.



Çürümenin durduğu veya yavaşladığı durumlar :



Sabunlaşma ( Saponifikasyon ) : Rutubetli yerlerde ve durgun sularda kalan cesetlerde sabunlaşma görülebilmektedir. Cesetlerde normal olarak bulunan yağlar parçalanarak gliserin ve yağ asitlerine dönüşürler Yağ asitleri asit vasatta kalsiyum, magnezyum, potasyum, sodyum ve amonyak tuzları vasıtasıyla sabunlaşır ve çürüme durur . Sabunlaşan cesetler gri ve ya açık kahverenginde görünürler. Sabunlaşmaya uğrayan vücut bölgesi morfolojik özelliklerini koruması nedeniyle Adli Tıp açısından önemlidir. Sabunlaşma, cesedin kimliğinin ve varsa yara izlerinin belirlenmesine olanak sağlar.



Mumyalaşma ( Mumifikasyon ) : Mumyalaşma ölümden sonra dokuların ve organların dehidrate olup kurumasıdır. Nadir olarak meydana gelir. Ölümden önce var olan dehidratasyon, meydana gelişi kolaylaştırır. Çöl kumu gibi sıcak ve kuru zeminlere gömülen ya da benzeri ortamda bırakılan cesetlerde meydana gelir. Tamamlanması aylar hatta yıllar alır. Bir kez meydana geldikten sonra yıllarca bu özellik kaybolmaz. Mumyalaşma meydana gelen cesetlerde, kimlik saptamada veya yaraların tespitinde yararlı ip uçları alınabilir.



Maserasyon ( Salamuralaşma ) : Amniyon kesesi içinde bir süre kalan fetusta görülen bir dekompozisyon şeklidir. İntrauterin ölümün kesin tanı koydurucu kriteridir. Olay tamamen aseptik fermantatif bir otolizdir . Amniyon içinde kalış süresine göre ilk günlerden itibaren sırasıyla şu değişiklikler meydana gelir. Deride içi su dolu büller oluşur, bunlar patlar ve altından kirli kırmızı derma görünür.Hemoliz sonucu tüm fetus kirli esmer renk alır iç organlar çamur renk ve görünümünü alır. Vücut boşluklarında kirli esmer renkte bir sıvı birikir, kaslar yumuşar, eklemler gevşer ve iç organlar fülüktüasyon veren kese halini alır.



Postmortem İntervalin Saptanması

Günümüzde bu amaçla tek başına kullanılabilecek sağlıklı bir yöntem yoktur. Ancak, çok sayıdaki ölüm belirtileri birlikte değerlendirilerek yaklaşık bir zaman vermek mümkün olabilmektedir. Ölüm zamanına yakın bir tahminde bulunmak, kesin ölüm zamanını tayin etmeye çalışmaktan çok daha sağlıklı olmaktadır. Söylenen zaman, ölümün meydana gelmiş olabileceği zaman dilimini yansıtmalıdır.



Buraya kadar anlatılan ölü bedenindeki tüm değişimler göz önüne alındığında;

• Eğer cesette ölü lekeleri tamamen gelişmiş, ölü katılığı tüm eklemleri tutmuş ise şahıs öleli en az 3-6 saat olmuştur,

• Bu bulgulara ek olarak ilioçekal bölgede yeşil renk ( kokuşma lekesi ) belirmiş ise kişi öleli en az 24 saat olmuştur,

• Kokuşma nedeniyle yüz zenci başı görünümünü almış tanınmayacak kadar şişmiş ve değişmiş ise kişi öleli 2-3 gün olmuştur,

• Kokuşma nedeniyle karın patlamış ise kişinin ölümünün üzerinden en az birkaç hafta geçmiştir denilebilir.



Değerlendirmeler sonucunda bildirilecek ölüm zamanının, faili meçhul bir cinayette ya da miras hukuku yönünden bazı intihar ve kazalarda önemli ipuçları olarak kullanılabileceği akıldan hiç çıkarılmamalıdır.