6 Temmuz 2011 Çarşamba

ADLİ TIP Ders Notları - 19

19. ADLİ TOKSİKOLOJİ




A.Zehir Ve Zehirlenmelere Ait Genel Bilgiler

Zehirlenme, herhangi bir kimyasal ajan tarafından oluşturulan doku harabiyeti şeklinde tanımlanabilir. Bu tanıma göre belirli miktarda verilen her madde zehir olabilir. Pek çok tedavi edici madde (ilaç) önerilen doz aşımında ciddi zararlı etkiler gösterebilir. Çok küçük miktarları dahi zararlı olan bazı kimyasalları zehir olarak tanımlamak mümkündür. 5 mg veya 5 ml'den daha azı toksik olan maddelere ağır zehir denir.

Adli Toksikoloji çok geniş ve uzmanlık gerektiren bir konudur. Ancak, I.Basamak sağlık birimlerinin büyük çoğunluğu zehirlenme tanı ve tedavisiyle karşı karşıyadır. Genel hastane başvurularının yaklaşık % 5 ila 10 u zehirlenme olgusudur. Bunların pek azı ölümcül olsa da, zehirlenme tanısı ve adli tıp açısında değerlendirilmesinde genel prensiplerin bilinmesi gerekir. Ayrıca alkol ve madde kullanımının yaygınlaşması ve özellikle adli olaylarda kimi zaman sebep kimi zaman eşlik eden unsur olması I. Basamak sağlık birimlerinde görevli hekimlerce daha iyi bilinmesini gerekli kılmaktadır.



Zehirlerin Sınıflaması

ADLİ TIP Ders Notları - 18

18. ADLİ PSİKİYATRİ




Bir hukuki işlem sırasında ya da suç işleme anında veya sonrasında kişilerin irade, şuur ve harekat serbestisi içinde olayları tüm yönleriyle değerlendirip sağlıklı sonuçlara varabilme yeteneklerinin bulunup bulunmadığının belirlenmesi, ceza ve hukuk davalarında büyük öneme sahiptir. Bu konular, Adli Tıp ve Psikiyatri bilgilerinin birlikte kullanıldığı Adli Psikiyatri’nin temel uğraş alanını oluşturur.

Adli Psikiyatri incelemelerinde öncelikle değerlendirilmesi ve öğrenilmesi gereken hususlar;



Kişinin:

1. Biyo-psiko-sosyal gelişimi,

2. Ruhsal sağlık ve durumu (olay sırasındaki ruhsal durumu, eylemi değerlendirme şekli, olay öncesi, sonrası tutum ve davranışları),

3. Tıbbi ve kriminal geçmişi,

4. Karıştığı olayın mahiyeti ve koşullarıdır.



Akıl ve ruh sağlığının değerlendirilmesi bir uzmanlık gerektirmekle birlikte, bazen olayın tanık bilirkişi olarak, bazen de zorunluluklar karşısında pratisyen hekim bu konularda bilirkişi olarak görevlendirilebilir. Bununla birlikte dikkatli ve eksiksiz bir psikiyatrik muayene yapan hekim kesin bir hükme varmak yerine bulgularını kayda geçirip uzman görüşü alınmasını istediğinde adli görevini yapmış ve adaletin sağlıklı işlemesine yardımcı olmuş olacaktır.

ADLİ TIP Ders Notları - 17

17. İNSAN HAKLARI VE ADLİ TIP




Hekimler, işkenceye uğradığı iddia edilen canlı veya ölmüş kimseleri muayene etmek ve tespit ettikleri bulgulara göre rapor düzenlemekle yükümlüdürler.

İnsan hakları ihlalleri içerisinde bulunan işkence; 1975 yılında yayınlanan Tokyo Deklarasyonu’nda; yalnız başına veya bir yetkilinin emri altında davranan, bir yada birden çok sayıda kişinin; bilgi edinmek, itiraf almak yada bir başka nedenle, kasıtlı, sistemli yada kayıtsızca bir başka kişiye zor kullanması,ona fiziksel yada ruhsal yönden acı çektirmesi şeklinde tanımlanmaktadır.

1948 yılında yayınlanan İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nin 5. Maddesinde “ Hiçbir kimseye işkence yapılamaz, gaddarca, insanlık dışı yada aşağılayıcı şekilde muamelede bulunulamaz veya ceza verilemez” şeklinde bir hüküm bulunmaktadır.

1984 yılında Birleşmiş Milletler işkence ve diğer gaddarca, insanlık dışı yada aşağılayıcı muameleler veya cezalar konusunda bir toplantı yapmıştır. Bu toplantıda işkencenin, bir kişinin veya üçüncü bir şahsın işlediği yada işleme kuşkusu bulunan bir suç nedeni ile bilgi vermesi ve itirafta bulunması için ona kasten uygulanan ve onun gerek fiziksel gerekse psişik olarak aşırı derecede acı çekmesine yol açan bir işlem olduğu kabul edilmiştir. Bu amaçlarla şahsı korkutmak, zorlamak veya resmi bir görevi yapan bir kimsenin bilgisi dahilinde bu çeşit eza ve cefa çektirmekte işkence kapsamına girer. Yasal dayanağı bulunan ceza yaptırımlarının uygulanması sırasında tesadüfen ve bu cezalarla bağlantılı olmayarak ortaya çıkan ve acı veren durumlar ise işkence kapsamına girmez.




Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 17. Maddesinde “Kimseye işkence ve eziyet yapılamaz, kimse insan haysiyetiyle bağdaşmayan bir cezaya veya muameleye tabi tutulamaz”, Türk Ceza Kanunu’nun 243. Maddesinde “Mahkemeler ve meclisler reis ve azalarından ve sair hükümet memurlarından biri maznun bulunan kimselerin cürümlerini söyletmek için işkence eder yahut zalimane veya gayri insani veya haysiyet kırıcı muamelelere başvurursa 5 seneye kadar ağır hapis ve müebbeden veya muvakkaten memuriyetten mahrumiyet cezası ile mahkum olur. Fiil neticesinde ölüm vukua gelirse 452., sair hallerde 456. Maddeye göre tertip olunacak ceza üçte birden yarıya kadar arttırılır”denilmiştir.



En Sık Rastlanılan İşkence Yöntemleri

En sık uygulanan işkence şekilleri arasında; dayak, falaka, asfiksiye maruz bırakma, pozisyonla ilgili işkence, dental işkence, elektrik verme, ısı travması, cinsel istismar ve farmakolojik maddelerin uygulanması yer alır. Psikolojik istismar,bedensel istismarın bir unsurudur ancak özellikle ayrı bir işkence şeklinde de uygulanabilir.



Dayak: Dayak işkencenin en sık uygulanan şekillerinden birisidir. Şiddetli ve tekrarlanan bir şekilde olmadıktan sonra çoğu kez ölüm nedenini oluşturmaz. Bununla birlikte ölüm; kanama, sepsis ve iç organların yırtılması sonucunda meydana gelebilir. Darbeler yumruk veya ayakla yapılabilir. Ancak bir silahla uygulanması daha sıktır. Bir kamçı veya değnek gibi aletler sık olarak kullanılır ancak metal veya tahta çubuklar, çomak, tüfek dipçikleri veya bel kayışları da kullanılabilir. Bunların bir çoğu karakteristik deri lezyonu meydana getirir. Tek veya çift kenarlı lineer şekilde ekimoz oluşur. Tren yolu hattı şeklindeki ekimozlarda kanamalı olmayan soluk bir alanla birlikte çift sıralı paralel izler mevcuttur. Silahın şekli bazen intradermal ekimoz şeklinde kendini belli eder. Örgü şeklindeki bir kamçı ile deriye vurulduğunda deri üstünde şekilli ekimoz ortaya çıkabilir. Kemerler üzerindeki tokalar ve diğer cisimlerle oluşan şekilli ekimozlar bazen silahı tanımada faydalı olabilir. Sırt, gerek kamçılama gerekse vurmanın en sık uygulandığı vücut kısmıdır. Ancak bu çeşit hareketler kalçalara, uyluklara, göğüsün ön kısmına, memelere, karına, bacağın alt kısımlarına, ayak tabanlarına hatta perine ve genital bölgelere de uygulanabilir.

Ayak tabanlarına çubuklar veya kamışla vurma şeklindeki işkenceye falaka denir. Son derece ağrılı ve bitkin düşürücü olmasına rağmen, bu işlem sonucunda nispeten az şey görülebilir. Ayağın gergin dokuları ve kalın fasyaları, ekimozun kolayca ortaya çıkmasını engeller. Ölmüş olan kimselerde derin diseksiyon ile ekimoz ortaya çıkartılabilir.



Asfiksiye Maruz Bırakma: Kişinin asfiksiye maruz bırakılması sonucunda ölüm aşamasına getirme ve bazen ölüm meydana gelir. Başın çoğu kez içinde dışkı, idrar veya artıklar bulunan bir suyun içine sokulması suda boğulmaya veya aspirasyon pnömonisine neden olabilir. Ağıza bir şey tıkılması, kan ve kusmuğun aspirasyonu, asfiksi ile ilgili ölümlerin diğer nedenleridir. Solunum yollarında yabancı madde bulunmazsa, vücutta havasızlıktan boğulmaya işaret edecek sadece minimal derecede deliller bulunabilir.



Pozisyonla İlgili İşkence: İşkence yapılan kimseler ızdırap verecek pozisyonlarda kalacak şekilde bağlanabilirler. Bu şekildeki işkenceler sonunda eklemlerde, kas ve tendonlar da ağır hasarlar meydana gelir. Uzun bir süre belirli bir pozisyonda tutularak işkence yapılan kimselerde pozisyona bağlı asfiksi hali meydana gelebilir.



Askı: Askı genellikle 15-20 dakika sürer. Askı işkencesi uygulanan kişilerde,omuz hareketlerinde zorlanma, ağrı, kısıtlılık, kol ve el hareketlerinin sınırlanması, elde genel veya lokal uyuşukluk, yanma, his ve hareket kayıpları ortak yakınmalar olarak gözlenebilir. Erken dönemde omzun ultrasonografik incelemesinde ödem görülebilir. Brakiyal pleksus traksiyon veya kompresyonla leze olduğunda; ellerde proksimal-distal kuvvet kaybı ve duyu kusuru olur. Derin tendon refleksleri alınamaz. El distalinde atrofi gelişir. Genellikle reversibl bir hasar söz konusudur.



Elektrikle İşkence: Son yıllarda işkence görmüş olan olgular arasında elektrikle işkenceye maruz kalmış olanların sayısında anlamlı bir artış bulunduğu bildirilmiştir. Bu çeşit bir işkencede elektrik akımı elektrotlar aracılığıyla vücudun çeşitli kısımlarından geçirilir. Sivri uçlu elektrotlar dudaklar, meme başları, genital organlar ve anüs gibi vücudun hassas olan bölgelerine bağlanarak elektrik akımı uygulanabilir. Akım ile oluşan kas kontraksiyonları kişide ağrılı bir duruma yol açar. Elektrikle işkencenin tespiti güçtür. Çünkü deri üzerinde ya hiçbir iz kalmaz yada önemsiz derecede nedbe dokusu oluşur. Deri üzerinde elektrik yanığı bulgusunun meydana gelmesini önlemek için elektrotların etrafına gaz bezinden yapılı pedler sarılabilir. Konvülzyonlar,dilde şiddetli ısırık izleri, kas, iskelet sistemi ve beyinde hasar ve kalp durması elektrikle işkencenin komplikasyonlarını oluşturur.

Elektrikle işkenceye maruz kaldığı düşünülen vakalarda hekim dermatoloji konsültasyonu istemeli ve şüpheli yerlerden alınan materyallerin histopatolojik incelemesi yapılarak kesin tanıya gidilmelidir. Doğru ve alternatif akıma maruz kalmadan sonra epidermiste elektrik akımına olukça özel olan morfolojik değişiklikler tespit edilmiştir. Dermiste ise doğru akım etkisinden sonra değişiklikler ortaya çıkmıştır. Elektrikle hasara uğramış olan epidermiste; damar duvarlarında ve ter bezlerinde veziküler çekirdekler, kollajen liflerde kalsiyum tuzları birikimi tespit edilmiştir. Ayrıca alternatif akımın geçirilmesinden sonra katot bölgesinde kollajen liflerde kalsifikasyon saptanmıştır. Daha az karakteristik bulguda boş hücrelerin görülüşüdür. Epidermisteki değişiklikler maruz kalmadan sonraki birkaç günde görülebilmektedir. Halbuki dermisteki değişiklikler maruz kalmadan sonraki ,ikinci günde ortaya çıkmaktadır ve iki ay sonra dahi tespit edilebilmektedir.



Dental İşkence: Diş kırma, çekme, elektrik verme biçiminde olabilir. Kırılmış diş, dişetinde şişme, kanama, ağrı, gingivit, stomatit, mandibuler fraktürler, dolguların düşmesi ile sonuçlanabilir.



Isı Travması: İşkence yapılan kişinin vücudunda sigaralar, kibritler veya ısıtılmış metal çubuklar ile ısıya bağlı yaralar meydana getirilebilir. İşkenceye maruz bırakılan kimseler, sıcak yağ, asit veya alkalide yakılmış olabilirler. Bazı olgularda kostik maddeler, penis yoluyla üretraya uygulanmıştır. Yanıklar sıktır ve gerçek bir ölüm nedeni olabilirler. Bunlar ya yakın zamanda geçirilmiş yada önceki işkencenin nedbeleşmiş delilleri olabilirler. Her çeşit yanığa maruz kalınmış olabilir. Eritilmiş kauçuk damlatılması, deriye kızgın demir uygulanması, ekstremitelerin etrafına bağlanmış ve kerozen emdirilmiş paçavraların tutuşturulması, deriye sigara bastırılması ile çeşitli yanıklar oluşturulabilir.



Haya Burma: Skrotal bölgenin ezilmesi, burulması, çekilmesi veya bu bölgeye direkt travma şeklindeki işkence yöntemi uygulanmış kişilerde genital muayenede skrotal bölgede hassasiyet, hiperemi, ödem ve ekimozlar görülebilir.



Cinsel İstismar: İşkence gören kadınlarda cinsel istismar erkeklere göre daha yaygındır. Ancak kuşkusuz yüz kızartıcı olarak kabul edilen olayları tartışmaya karşı doğal isteksizlik nedeniyle seyrek olarak bildirilebilir.



Psikolojik İstismar: Gözlerin bağlanması ve elbiselerin tamamen çıkarılması işkence gören kişi üzerinde ani ve korkutucu bir etki yapabilir. Sıcak ve soğuk ortamlarda tutma,tecrit etme, uykusuz bırakma sürekli şekilde parlak ışığa maruz bırakma ve uzun süre karanlıkta tutma psikolojik istismar çeşitleridir. İşkence yapılan diğer kimselerin çığlıkları dinlettirilebilir. Şahsın ailesine yöneltilen tehditler seyrettirilebilir. Kişiler anne babalarına, çocuklarına veya karı kocalarına yapılan işkencelerin seyretmeye zorlanabilirler.



İzolasyon:Bir kimsenin sosyal temasının kasdi olarak ortadan kaldırılması,düşünme faaliyetinde ve normal uyku ritminde bozukluklara yol açabilir. Duyguların kontrolü bozulur. Gerçekle fantazi arasındaki ilişki bozularak halüsinasyonlar, paranoid düşünceler ortaya çıkabilir. Anksiyete ve gece kabusları sıktır. Apati, kontrol kaybı hatta intihar teşebbüsleri olabilir. Sürekli olarak işkenceye maruz kalma riski ile birlikte tehdit atmosferi izolasyonun etkilerini artırır.

Ayrıca kısıtlamalar, zorunlu olan ilaçlardan mahrum edilme, yetersiz yaşama alanı,kirli,bozuk ve tek tip gıda ile beslenme durumları da söz konusu olabilir.



İşkencede İlaçların Kullanılması:İlaçların genellikle enjeksiyon yoluyla olmak üzere zorla uygulanması bedensel işkenceye eşlik edebilir. En sık kullanılan ilaçlar arasında; klorpromazin, trifluoperazin, haloperidol, perphenazin, pentotal,sulfazin vb. yer almaktadır. Hangi ilaçların kullanılmış olduğu hakkında özel bir bilgi bulunmadığında laboratuvarda en azından barbitüratlar, benzodiazepinler, fenotiazinler açısından tarama yapılmalıdır.

İşkence görmüş veya insan hakları ihlaline uğramış olan kişilerin otopsilerinde ölüm nedeni aşikar olsa dahi ilaçlar ve zehirler açısından toksikolojik inceleme yapılmalıdır. Cesette enjeksiyon yerleri bulunup bulunmadığı belirtilmelidir.



Türk Ceza Kanunu’nda İşkence ve Eziyet ile İlgili Maddeler:

İşkence

MADDE 94. - (1) Bir kişiye karşı insan onuruyla bağdaşmayan ve bedensel veya ruhsal yönden acı çekmesine, algılama veya irade yeteneğinin etkilenmesine, aşağılanmasına yol açacak davranışları gerçekleştiren kamu görevlisi hakkında üç yıldan oniki yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) Suçun;

a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı,

b) Avukata veya diğer kamu görevlisine karşı görevi dolayısıyla, işlenmesi hâlinde, sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(3) Fiilin cinsel yönden taciz şeklinde gerçekleşmesi hâlinde, on yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(4) Bu suçun işlenişine iştirak eden diğer kişiler de kamu görevlisi gibi cezalandırılır.

(5) Bu suçun ihmali davranışla işlenmesi hâlinde, verilecek cezada bu nedenle indirim yapılmaz.

Neticesi sebebiyle ağırlaşmış işkence

MADDE 95. - (1) İşkence fiilleri, mağdurun;

a) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin sürekli zayıflamasına,

b) Konuşmasında sürekli zorluğa,

c) Yüzünde sabit ize,

d) Yaşamını tehlikeye sokan bir duruma,

e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun vaktinden önce doğmasına,

Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, yarı oranında artırılır.

(2) İşkence fiilleri, mağdurun;

a) İyileşmesi olanağı bulunmayan bir hastalığa veya bitkisel hayata girmesine,

b) Duyularından veya organlarından birinin işlevinin yitirilmesine,

c) Konuşma ya da çocuk yapma yeteneklerinin kaybolmasına,

d) Yüzünün sürekli değişikliğine,

e) Gebe bir kadına karşı işlenip de çocuğunun düşmesine,

Neden olmuşsa, yukarıdaki maddeye göre belirlenen ceza, bir kat artırılır.

(3) İşkence fiillerinin vücutta kemik kırılmasına neden olması hâlinde, kırığın hayat fonksiyonlarındaki etkisine göre sekiz yıldan onbeş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(4) İşkence sonucunda ölüm meydana gelmişse, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmolunur.





Eziyet

MADDE 96. - (1) Bir kimsenin eziyet çekmesine yol açacak davranışları gerçekleştiren kişi hakkında iki yıldan beş yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

(2) Yukarıdaki fıkra kapsamına giren fiillerin;

a) Çocuğa, beden veya ruh bakımından kendisini savunamayacak durumda bulunan kişiye ya da gebe kadına karşı,

b) Üstsoy veya altsoya, babalık veya analığa ya da eşe karşı, işlenmesi hâlinde, kişi hakkında üç yıldan sekiz yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.

ADLİ TIP Ders Notları - 16

16. KADINA YÖNELİK ŞİDDET




Kadına yönelik şiddet dünyada çok yaygın olan fakat en az bilinen bir insan hakları istismarı türüdür.

Birleşmiş Milletlerin yaptığı bir araştırmaya göre dünyada her yıl 3-4 milyon kadın şiddetle karşı karşıya kalmaktadır.

Bir araştırmaya göre İngiltere’de evli çiftlerin %16’sında kadınlar dayak yemektedirler.

ABD’de yapılan bir araştırmada, acil servise başvuran kadınların %17’sinin eşleri ya da partnerleri tarafından dövüldükleri belirtilmektedir.

Kadınlara şiddeti genellikle tanıdığı, bildiği ve en yakınındaki erkekler uygulamaktadır.

Şiddetin en sıklıkla mutfakta uygulandığı, en ağır şiddet olaylarının yatak odalarında meydana geldiği bildirilmektedir.

Kadına yönelik şiddeti de kapsayan kadın istismarını dört grupta tanımlamak mümkündür:




1) Fiziksel İstismar: Kadının eşi ya da partneri tarafından fiziksel saldırıya maruz kalması şeklinde gerçekleşir. Bazı olgularda bu durum psikolojik istismar, cinsel şiddet ya da evlilik içi ırza geçme ve öldürme tehditleri ile birlikte görülebilmektedir. Genellikle fiziksel istismara maruz kalmış kadınlar ciddi bir sorun olmadığı sürece acil servise ya da hekime başvurmazlar. Başvurduklarında da bazı yaralanmaları ve oraya geliş nedenlerini saklamaya çalışırlar. Bu tür yaralanmaları açıklamak için bir yerlere çarptıklarını ya da düştüklerini söylerler. Geliş nedenleri ne olursa olsun genellikle hekime yanlış bilgi verirler. Bu tür olaylarda tüm yaralanmaları, lezyonları tek tek tanımlamak ve dökümante etmek gerekir. Bu tür olaylarda dikkati çeken özellik kadınların ayrılmanın getireceği maddi problemler ve sosyal sorunlarla başa çıkamama korkusuyla susma ve olayları saklama eğiliminde olmalarıdır. Bunun yanında ayrılmaya karar veren ya da ayrılan kadınların çoğunun tekrarlayan şiddete, tehditlere maruz kaldıkları hata bazı olgularda öldürüldüklerinin görülmesidir.

Eşini istismar eden erkeklerin özellikleri: Bu nitelikteki erkeklerin ortak bazı özelliklerinden söz edilmekte ve adeta bu özellikler şiddetin uygulanmasına bahane olarak ileri sürülmektedir. Bunlar; işsizlik, madde ve / veya alkol kullanımı, çocukluğunda aile içi şiddet yaşamış olma, eğitim düzeyinin düşüklüğü, çocuklarına da şiddet uygulama olarak sayılabilir. Ancak son zamanlarda değişik kültürel değerler ve ekonomik yapıdaki ülkeler ve katmanlarda yaşayan erkeklerin de şiddet uygulayıcısı olabildiklerinin ortaya konmasından sonra toplumsal cinsiyet rollerinin en önemli faktör olduğu yönündeki yaklaşım geniş taraftar bulmuştur.

Bu olaylara maruz kalan kadınların pasif ve aile içindeki şiddetten dolayı sürekli kendini suçlayan bir davranış içinde olduğu görülür. İntihara teşebbüs sıklıkla gözlenir. Ayrıca istismara uğrayan kadınların bir kısmında kişilik bozuklukları, depresyon ve şizofrenik eğilimler gözlenir.



2) Cinsel İstismar: Bu tip olaylar genellikle kadının rızası olmadan ilişkiye zorlanması şeklinde gerçekleşir. Fiziksel istismarla birlikte görülmektedir. Pek çok kadında psikosomatik semptomlar vardır. Somatik şikayetler baş ağrıları, sırt ve pelvik ağrıları, gastrointestinal problemler, uzun süreli ağrı kesici, trankilizan kullanma hikayesi ancak buna rağmen şikayetlerin geçmemesi, hamilelerde düşük ya da erken doğum yapma öyküleri bulunur.



3) Duygusal İstismar: Fiziksel ya da cinsel istismarla birlikte duygusal istismar da yaşanmaktadır. Tek başına da görülebilir. Çoğunlukla aşağılama, bağırma, yetersiz olduğunu söyleme, hiçbir şey beceremediğini, çocuklarına bakamadığını söyleme, hiçbir şey beceremediğini, çocuklarına bakamadığını söyleme, patolojik düzeyde kıskançlık, korkutma, gizliliği bozma, batıl inançlar veya paranoya düzeyinde inanmama, ne yaptığını araştırma şeklinde kendini gösterir.



4) Ekonomik İstismar: Çalışan kadının parasını elinden alma, ekonomik anlamda onu kullanma şeklinde gözlenmektedir. Özellikle erkeğin çalışmadığı durumlarda çok fazla gözlenmektedir.



Bu tip olgularla karşılaşıldığında ilk ve en önemli adımlardan birisi çok iyi bir anamnezin alınmasıdır. İyi bir anamnez ile bu tip olayların atlanmaması ve olgularda ne gibi bir strateji saptanması gerektiği konusunda yönlendiricilik sağlanır.

Anamnezde yaralanmanın nasıl meydana geldiği sorulduğunda yapılan açıklamanın yaralanmayı açıklamakta olup olmadığı da önemli kriterdir. Vücudun farklı yerlerinde ekimoz alanları olması ve başka zamanlarda meydana gelmiş yaralanmaların sekellerinin bulunması daha önceden veya sistematik olarak bu kişinin şiddete maruz kaldığını göstermesi açısından önem taşır.

Fiziksel olarak yaralanmaların önemi büyüktür. Yaraların tipi, büyüklüğü ve vücuttaki konumu konu hakkında bilgili olan doktoru uyarıcı görev görür. En sık yaralanan bölgelere baktığımızda baş, boyun, göğüs, memeler ve batında yaralanmalar olduğunu görürüz. Hamilelik sırasında tipik olarak göğüslere, batına ve genital bölgeye vurulduğu dikkati çeker. Bu tip olaylarda düşük yapma veya prematüre doğum olduğu görülmektedir.



Sağlık Hizmeti Sağlayanlar Mağdur Kadına Nasıl Yardım Edebilir?

Şiddet olgularında tedavi edici hekimlik kadar Adli Tıp hizmetinin verilmesi de önemlidir. Hatta uzun dönemde ele alındığında Adli Tıp hizmetleri daha da önem taşımaktadır. Çünkü bu tip olaya maruz kalan bir kadının daha sonraki aşamalarda kanuna başvurduğunda onun dayak yediğini, kendisine şiddet uygulandığını gösterecek temel belge olaydan hemen sonra aldığı adli rapor’dur. İş görmezlik raporu şiddete maruz kalan kişinin şiddetten ne denli fiziksel zarar gördüğünü, resmi olarak ispatlayan belgedir.

Şiddet kurbanı olan kişilere yardım etmek için çok şeyler yapılabilir. Ancak, sağlık hizmeti verenler, konu hakkında bilgileri olmadığı, kayıtsız kaldıkları ya da yargılar şeklinde yaklaştıkları için bunu yerine getirmemektedirler. Burada temel eksiklik bu konuda sağlık personelinin eğitim almamış olmasıdır. Sağlık bakım sistemlerinden alınacak eğitim ve destek ile, bunlar istismar edilmiş kızların ve kadınların fiziksel, duygusal ve güvenlik ihtiyaçlarına cevap vermek için daha fazla şeyler yapabilirler.

İlk olarak, sağlık hizmeti verenler kadınlara yaşadıkları şiddet hakkında, yararlı bulacakları şekilde, nasıl soru soracaklarını öğrenebilirler. Kadınlarla empati kurabilir ve onlara destek sağlayabilirler. Tıbbi tedavi sağlayabilir, psikolojik danışmanlık yapabilir, yaralanmaları belgelerle ispat edebilir ve söz konusu kişileri yasal yardım ve destek hizmetlerine yönlendirebilirler.

Söz konusu hizmeti verenler şiddetin kabul edilemez olduğu ve hiçbir kadının dövülmeyi, cinsel istismara uğramayı, ya da duygusal olarak örselenmeyi hak etmediği konusunda güvenlerini tazelerler.

Fiziksel ve cinsel şiddeti sona erdirmek uzun dönemli bir çaba ve toplumun bütün katmanlarını işin içine katan stratejiler gerektirir. Pek çok ülke, kadınlara karşı şiddeti ortadan kaldırmak için kadının yasal haklarını teminat altına alan yasalar çıkararak ve istismarcıları cezalandırarak büyük bir kararlılık sergilemiştir. Ayrıca, yaşanılan bölgeyi temel alan stratejiler de kadınlara yetki verme, erkeklere ulaşma ve istismarcı davranışlara dayanak oluşturan inanç ve tutumları değiştirme üzerinde odaklanabilir. Kadınlar ancak toplumun eşit statüdeki üyeleri olarak yerlerini kazandıklarında, kadına karşı şiddet artık geçerli bir norm olmaktan çıkıp tepki duyulması gereken bir boyut kazanacaktır.

Yirmi yıldan fazladır, dünyanın her yerinden bütün kadın hakları savunucusu gruplar kadınların fiziksel, psikolojik ve cinsel istismarına daha çok dikkat çekmek için çalışmakta ve harekete geçilmesi ihtiyacının altını çizmektedir. Bunlar istismara maruz kalmış kadınlara barınak sağlamış, yasal reformlar için çalışmalar yapmış ve kadınlara karşı şiddeti destekleyen pek çok tutum ve inançla mücadele etmişlerdir.

Bu çabalardan gittikçe daha fazla sonuç alınmaktadır. Bugün, uluslararası kurumlar cinsiyete dayalı şiddete karşı seslerini yükseltmişlerdir. Araştırmalar istismarın niteliği ve boyutları hakkında daha çok bilgi ortaya koymaktadır. Daha çok sayıda kurum, hizmet sağlayıcısı ve politikacı kadına karşı şiddetin kadının sağlığı ve toplum açısından ciddi sonuçları olduğunu kabul etmektedir.

ADLİ TIP Ders Notları - 15

15. CİNSEL YAŞAM VE ÜREME FONKSİYONLARINA YÖNELİK TIBBİ



GİRİŞİMLER VE MEDİKOLEGAL SORUNLAR



Kişinin döllenme ve çocuk sahibi olma özgürlüğü sosyal, siyasi düşünceler ve dini inançlar açısından daima tartışılan bir konu olmuştur.



a) Gebeliğe Son Verilmesi (Küretaj):

Gebeliğe son verilmesi, “kadının döl yatağının içini kazıyıp dölütü alma” şeklinde gerçekleşen tıbbi bir eylemdir. Gebeliğe son verilmesinde (abortion) tıbbi el atmaların hukuka uygunluk sorununa, her ülkenin kendi sosyal gereksinmesi, yapısı, siyaset ve topluma egemen olan inançların etkisiyle çözümler aranmıştır.

Ülkemizde yürürlükte bulunan 2827 sayılı Nüfus Planlaması Hakkında Kanun (NPK), iki halde gebeliğe son verilmesine izin vermiştir.

♦ İsteğe bağlı olarak gebeliğe son verme: Bunun için öncelikle NPK’nun 6ıncı maddesine uygun olarak rıza ve iznin alınması söz konusudur. Ancak iznin geçerliliği gebeliğin on haftayı aşmamış olmasına bağlıdır; bu süreyi aşan gebeliklere son verilmesinde izin, hukuka aykırılığı kaldırmaz. Diğer taraftan isteğe bağlı gebeliğe son vermede “el atmanın annenin sağlığı açısından sakıncalı olmamalıdır” dır. Doktor, böyle bir tıbbi yardıma girişmeden önce tıp biliminin kural ve olanakları ölçüsünde gerekli kontrol ve araştırmaları yapmakla yükümlüdür; bu konuda üst düzeyde özenin gösterilmesi beklenir. El atmadan sonra annenin sağlığı açısından olumsuz sonuçların ortaya çıkması özenin gösterilmediğinin kanıtı olacağından sorumluluk kaçınılmaz olur.

♦ Kadın için gebeliğin tıbbi tehlike yaratması durumu ( endikasyon modeli ):Gebelik süresi on haftadan fazla ise rahim, ancak gebelik annenin hayatını tehdit ettiği veya edeceği veya doğacak çocuğu ile onu takip edecek nesiller için ağır maluliyete neden olacağı durumlarda tahliye edilebilir; bunun için kadın hastalıkları uzmanı ve ilgili dal uzmanının objektif bulgulara dayanan gerekçeli raporunun bulunması gerekir. Tıbbi el atmanın, yasada ve tüzükte sayılan endikasyon hallerinden birine dayandığı yalnız raporla kanıtlamak yeterli olmayabilir. Durumun olanak verdiği ölçüde tartışmasız belgelerle belirlenmesi ve mümkünse tahliye sırasında elde dilen olguların saklanması özenli bir davranış olur.

Her iki halde de rıza ile doktorun uzmanlık alanı hukuka uygunluk koşuludur.





b.Cinsiyet Değişikliği:

Türk Medeni Kanununun 40.maddesine göre: Cinsiyetini değiştirmek isteyen kimse, şahsen başvuruda bulunarak mahkemece cinsiyet değişikliğine izin verilmesini isteyebilir. Ancak iznin verilebilmesi için, istem sahibinin 18 yaşını doldurmuş bulunması ve evli olmaması; ayrıca transseksüel yapıda olup, cinsiyet değişliğinin ruh sağlığı açısından zorunluluğunu ve üreme yeteneğinden sürekli biçimde yoksun bulunduğunu bir eğitim ve araştırma hastanesinden alınacak resmi sağlık kurulu raporu ile belgelemesi şarttır.

Verilen izne bağlı olarak amaç ve tıbbi yöntemlere uygun bir cinsiyet değiştirme ameliyatı gerçekleştirildiğinin resmi sağlık kurulu raporu ile doğrulanması halinde, mahkemece nüfus sicilinde gerekli düzeltmenin yapılmasına karar verilir.

Uygulamada cinsel değişiklikler genellikle eşcinsel olan kişiler üzerinde yapılmaktadır. Biyolojik ve fenotip yapısı erkek olan fakat çeşitli etkenlerle kadın görünümüne sahip olmayı tercih eden ve bu suretle kadın kimliğine kazanacağı inancıyla hormon alımı yoluyla kadınsal bir görünüm kazandırılarak ve penisinin içi boşaltılarak ters çevrilmesiyle sözde bir kadın organı yaratılarak kadın kimliği kazandırma amaçlanmaktadır.

Almanya’da cinsiyet değişikliği ile ilgili olarak çıkarılan özel yasaya göre cinsiyet değiştirme hakkı şu koşullarla kişiye verilmiştir.

a.Bireyin kendisini başka cinse ait olduğu inancı içinde olması,

b.En az üç yıldır ruhsal bunalım içinde bulunma,

c.Başka bir çözüm yolunun bulunamaması,

d.En az 25 yaşında olma.



c.Kısırlaştırma ( Sterilizasyon ):

Kişinin cinsel salgı bezlerine ve cinsel işlevine zarar vermeksizin erkeklerde sperm yollarının, kadınlarda yumurtalık kanallarının kapatılması yolu ile kişinin üretim yeteneğinin ortadan kaldırılması “kısırlaştırma” olarak tanımlanır. Bu ameliyat tıbbi sakınca olmadığı takdirde reşit kişinin isteği üzerine yapılır. Ancak kişi evli ise eşin de rızası gerekir.



d.Yapay Döllenme:

Normal cinsel birleşme yolu ile gebe kalma olanağı bulunmayan kadının yumurtası alınıp kocasının spermi ile döllendikten sonra uterusa konulması “homolog döllenme” olarak adlandırılır. Bu durumda hukuksal veya ahlaki bir endişeden söz etmek mümkün değildir.

“Heterelog Döllenme” ise kadının yumurtasının kocasının dışında bir erkek spermi ile döllenmesi durumunu tarif eder. Burada kimliği gizli tutulan yabancı bir erkeğin spermi ile yumurta döllenmekte ve döllenen yumurta kadının uterusuna konmaktadır. Bu durum hukuki ve ahlaki sorunları da gündeme getirmektedir.



Nüfus Planlaması Hakkında 2827 Sayılı Kanun



Sterilizasyon ve Kastrasyon

Madde 4- Sterilizasyon, bir erkek veya kadının çocuk yapma kabiliyetinin cinsel ihtiyaçlarını tatmine mani olmadan giderilmesi için yapılan işlemdir.

Sterilizasyon ameliyatı tıbbi sakınca olmadığı takdirde reşit kişinin isteği üzerine yapılır.

Bir ameliyatın seyri sırasında tıbbi zorunluluk nedeni ile bir hastalığın tedavisi için kastrasyonu gerektiren hallerde, kişinin rızasına bakılmaksızın kastrasyon işlemi yapılabilir.



Gebeliğin Sona Ermesi

Madde 5- Gebeliğin onuncu haftası doluncaya kadar annenin sağlığı açısından tıbbi sakınca olmadığı takdirde istek üzerine rahim tahliye edilir.

Gebelik süresi on haftadan fazla ise rahim ancak gebelik, annenin hayatını tehdit ettiği veya edeceği veya doğacak çocuk ile onu takip edecek nesiller için ağır maluliyete neden olacağı hallerde doğum ve kadın hastalıkları uzmanı ve ilgili daldan bir uzmanın objektif bulgulara dayanan gerekçeli raporları ile tahliye edilir.

Derhal müdahale edilmediği takdirde hayatı veya hayati organlardan birisini tehdit eden acil hallerde durumu tespit eden yetkili hekim tarafından gerekli müdahale yapılarak rahim tahliye edilir. Ancak hekim bu müdahaleyi yapmadan önce veya mümkün olmadığı hallerde müdahaleden itibaren en geç 24 saat içinde müdahale yapılan kadının kimliği, yapılan müdahale ile müdahaleyi gerektiren gerekçeleri illerde sağlık ve sosyal yardım müdürlüklerine, ilçelerde hükümet tabipliklerine bildirmeye zorunludur.



Gebeliğin Sona Erdirilmesinde İzin

Madde 6- 5.maddede belirtilen müdahale, gebe kadının iznine, küçüklerde küçüğün rızası ile velinin iznine, vesayet altında bulunup da reşit veya mümeyyiz olmayan kişilerde reşit olmayan kişinin ve vasinin rızası ile birlikte sulh hakiminin izin vermesine bağlıdır. Ancak akıl maluliyeti nedeni ile şuur serbestisine sahip olmayan gebe kadın hakkında rahim tahliyesi için kendi rızası aranmaz.

4.maddenin 2. ve 5. maddenin 1.fıkralarında belirtilen ve rızaları aranılacak kişiler evli iseler sterilizasyon veya rahim tahliyesi için eşin de rızası gerekir.

Veli veya sulh mahkemesinden izin alma zamana ihtiyaç gösterdiği ve derhal müdahale edilmediği takdirde hayati veya hayati organlardan birisini tehdit eden acil hallerde izin şart değildir.